/

Yangınların başlıca nedenleri; iklim ve insan

27 dakikalık içerik

Orman yangınları sonrasında yanan bölgeye bir fidan kapıp ağaç dikmek doğru mu? Özellikle Akdeniz bölgesinde çıkan yangınlar sonrasında, vatandaşlar, yanan bölgenin imara açılmaması için bölgenin hızlı bir şekilde ormanlaştırılmasını istiyor. Ancak orman mühendisleri ve yangın ekologları bu noktada bilimsel politikalar izlemenin önemine dikkat çekiyor.

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Doğanay Tolunay, yangın sonrası ormanlaştırma politikalarını açıkladı. Prof. Dr. Doğanay Tolunay, sosyal medya platformlarında paylaşımlar yaparak, vatandaşları orman politikaları ve yangınlar konusunda bilinçlendirmek için çabalıyor. Prof. Dr. Tolunay, Bilimma‘nın sorularını yanıtlayarak, yangınların çıkış nedeni ve yangın sonrası izlenecek politikaların bölgeden bölgeye farklılık göstermesi gerektiğini vurguladı.

Prof. Dr. Tolunay, sorumuz üzerine ilk olarak, Ege ve Akdeniz’de yaz aylarında sık sık çıkan yangınların başlıca sebebinin “iklim” olduğunun altını çizdi. Temmuz ve Ağustos aylarının, orman yangınları için riskin en fazla olduğu aylar olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tolunay, insan ve orman etkileşiminin arttıkça, yangın riskinin de arttığını söyledi.

Doğanay Tolunay
Prof. Dr. Doğanay Tolunay, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde görev yapıyor. Foto; Doğanay Tolunay Facebook hesabı
  • Özellikle Akdeniz bölgesindeki yangınların çıkış sebepleri daha çok nedir?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: “Ülkemizde orman yangınları çoğunlukla Ege ve Akdeniz Bölgelerinde çıkmakta. Bu nedenle de kamuoyu tarafından ‘yangınlar neden hep deniz manzaralı yerlerde çıkıyor?’ sorusu yöneltilerek yanan orman alanlarının yerleşim alanı ya da otel yapımı için yakıldığı ima edilmektedir. Ege ve Akdeniz bölgelerimiz de orman yangınlarının daha fazla olmasının temel nedeni iklim. Çünkü bu bölgelerimizde ilkokuldan itibaren öğrendiğimiz ‘yazları kurak ve sıcak’ bir Akdeniz iklimi hâkimdir. Bu aylarca yağışın olmadığı, sıcaklıkların çoğunlukla 30 °C’nin üzerinde olduğu hatta 40 °C’ye ulaştığı, ek olarak bağıl nemin düştüğü bir iklimdir.

Binlerce yıldır hakim olan bu iklime uyum sağlamış maki ve kızılçam ormanları da Ege ve Akdeniz Bölgelerinde geniş alanlar kaplamaktadır. Meşe ormanları ise sanıldığının aksine bu bölgelerde çok yaygın değildir ve Çanakkale ve Balıkesir’in tepelik alanlarında, Çeşme Yarımadasında ve İç Ege’de biraz daha fazla yaygındır. Kızılçam ve makiliklerin içerdikleri reçine ve çeşitli uçucu yağlar, söz konusu bitki örtülerini yangına karşı son derece hassas hale getirmektedir. Mart ayından itibaren orman yangını riski ortaya çıkmaya başlar ama Temmuz ve Ağustos ayları orman yangınları için riskin en fazla olduğu aylardır. Bu aylarda ormandaki en ufak kıvılcım çok büyük yangınlara dönüşebilmektedir. Bu kıvılcım bazen yıldırım, rüzgârla dalların birbirine sürtmesi gibi doğal nedenlerle çıkarken bazen hatta çoğunlukla insanların etkisiyle çıkabilmektedir.”

İnsan faktörü arttıkça risk de artıyor

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: “İnsanlar kasıtlı ya da ihmal / kaza gibi nedenlerle yangınlara yol açabilmektedir. Kasıtlı yangınlar yerleşim yeri ya da tarla açmak, terör ve kargaşa çıkarmak gibi nedenlerle çıkarılmaktadır. Uzun süreli yangın istatistiklerine göre tüm yangınların yüzde 10’u kasıtlı nedenlerle çıkarılmaktadır. İhmal ve kaza sonucu çıkan orman yangınlarının en büyük nedenleri ise anız ya da bahçe artıklarını yakma ile ormanda mangal yakma sonucunda ateşin kontrol edilemeyip ormana sıçraması ile çıkmaktadır. Yine araçlardan atılan söndürülmemiş izmaritler, egzozdan çıkan bir kıvılcım, ya da ormana bırakılan bir şişe de yangına neden olabilmektedir. Tatil yörelerinde atılan havai fişeklerin ve dilek fenerlerinin de yangınlara yol açtığı kayıtlara geçmiştir.

Son zamanlarda insanların Ege ve Akdeniz Bölgelerindeki tatil beldelerinde ormanla içi içe yaşamaya yönelmeleri ile bahçe ve tarlaların da orman içinde yoğun olması, riski arttırmaktadır. Çünkü orman ve insan etkileşimi arttıkça yangınlar daha fazla çıkmaktadır. Yine ormanlarda elektrik nakil hattı, baz istasyonu, maden, çöplük gibi ormancılık dışı faaliyetlerin de yangınlara neden olduğu kayıtlara geçmiştir. Örneğin bu yıl çıkan yangınlardan Burgazada yangını mangal, Dalaman ve Marmara Adası yangını bahçe atıklarının yakılması, Datça yangını ise baz istasyonundan çıkmıştır. Milas ve Eskişehir’de ise kopan elektrik nakil hattı tellerinin yangın çıkarttığı açıklandı. Nedeni belli olan ihmal ve kaza sonucu çıkan yangınların oranı yüzde 50 kadar. Orman yangınlarının yüzde 30’nun nedeni ise bilinmemekte. Bu oran oldukça yüksek gibi görünse de bu durum dağlık alanlardaki ormanların kentlerde olduğu gibi kameralarla izlenememesinden kaynaklanmakta.”

İklim değişikliği ile orman yangınları arasındaki ilişki

Göcek yangın
Temmuz ayında Dalaman’da çıkan yangın, uzun uğraşlar sonucu kontrol altına alınmıştı. Foto; AA
  • Küresel iklim değişikliği yangınların çıkışını tetikliyor mu?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: “İkim değişikliği doğrudan orman yangınlarının çıkmasına neden olmaz ancak yangın çıkma riskini arttırır. Çünkü ülkemiz koşullarında iklim değişikliği ile birlikte kuraklıklar şiddetlenmekte ve sıcaklıklar rekor seviyelerde artmaktadır. Bu durum ormanlarda öncelikle yanıcı madde yükünü arttırmakta. Yanıcı madde yükü ağaçlardan dökülen yaprak ve dalların toprak üzerinde birikmesi ile artmaktadır. Kuraklığın şiddetlenmesi ile birlikte ağaçlar su dengesini sağlamak için yapraklarını zamanından önce dökmekte hatta kuruyarak ölebilmektedir. Bu kuru organik maddenin artması yangın riskini de yükseltmektedir. Yine iklim değişikliğine bağlı olarak böcek ve mantar gibi zararlıların artması ile birlikte ormanlardaki bitkilerin kuruyarak ölmesi de yanıcı madde miktarını yükseltmektedir. Hem ormanlardaki kuru organik maddenin artması hem de canlı ağaçların su içeriklerinin azalması herhangi bir orman yangını başladıktan sonra yangınların çok hızlı bir şekilde büyümesine yol açmaktadır.

Nitekim bu yıl Sibirya’da çıkan ve milyonlarca hektarlık alanda etkili olan yangınlarla Amazonlardaki orman yangınlarının fazla büyümesinin nedenleri arasında iklim değişikliğini göstermek mümkün.”

Prof. Dr. Tolunay “Çam yerine yanmayan ağaçlar dikilsin” söylemlerini eleştirdi

orman yangınları sonrası ormanlaştırma

  • Ormanlar yangına karşı nasıl korunmalı, neler yapılmalı?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: “Ormanlarda yangın çıkmasını engellemek için öncelikle ormana ateşin girmesini önlemek gerekli. Yangın riskinin arttığı mart, nisan aylarından itibaren piknik ve mesire alanları dışındaki yerlerde piknik yapmaya izin verilmemelidir. Anız ve bahçe atıklarının yakılmasının yasak olmasına rağmen, bu yasağa uyulmadığı biliniyor. Kolluk kuvvetleri tarafından bu yasaklara uyulup uyulmadığı denetlenmelidir. Gerekiyorsa riskin en fazla olduğu temmuz ve ağustos aylarında ormana giriş çıkışlar yasaklanmalıdır. Orman içindeki yerleşim alanlarında yangın sezonu öncesinde yangınların çıkmaması için neler yapılması gerektiği hakkında bilgiler verilmelidir. Bu eğitimlerde, ayrıca, yangın esnasında ve yangın sonrasında vatandaşların neler yapması gerektiği de açıklanmalı ve yangın riskinin yüksek olduğu yerlerde yangın tahliye planları oluşturulmalıdır. Çünkü Yunanistan’da 2018 yılında yaşanan ve 80’nin üzerinde insanın hayatını kaybettiği yangına benzer bir afetin ülkemizde de yaşanması olasılığı bulunmaktadır. Ek olarak orman içindeki maden, enerji santralleri, çöplük, baz istasyonları, elektrik nakil hatları yangın sezonu öncesinde denetlenmeli ve yangın önleyici tedbirler alınmalıdır.

Bu kapsamda çok tartışılan ve çam yerine yanmayan ağaçlar dikilmeli şeklindeki söylemler doğru değildir. Öncelikle her ağaç yanar, sadece tutuşma sıcaklıkları farklı olabilir. Çam ormanlarının zeytin, ceviz, badem gibi meyve ağaçları ile ya da menengiç gibi maki elemanları ile yer değiştirilmesi önerileri ise gerçekçi değil. Öncelikle zeytin ve maki ile yasal olarak orman kuramazsınız. Ekolojik olarak ise meyve ağaçları ile kurulan alanlar orman değil bahçe olur. Orman alanlarımız yaklaşık 10 bin yıldır yoğun insan baskısı altındadır ve bugün tarım, mera ve yerleşim alanı olarak kullandığımız yerlerin çoğu ormanların tahrip edilmesi ile sonradan oluşmuş arazi kullanımlarıdır. Ormanlarımız bugün başka kullanımlara uygun olmayan ya da insan etkisinden uzak alanlarda kalmış bölgelerdedir. Orman alanlarımız ülke yüzölçümünün ancak yüzde 28’i kadardır ve bu oran dünya ortalamasının altındadır. Bu alanların yaklaşık yarısı da oldukça seyrek ağaçlardan oluşmaktadır.”

“Ormanlar ekolojik koşullara uyum sağlamış türlerden oluşur”

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: ” ‘Orman gibi orman’ diyebileceğimiz alanlar ülke yüzölçümünün sadece yüzde 15’i kadardır. Bir yöredeki ormanlar binlerce yıldır yörenin ekolojik koşullarına (iklim, toprak, topoğrafya vb.) göre şekillenmiş ve söz konusu ekolojik koşullara uyum sağlamış türlerden oluşmuştur. Ağaçlandırmalarla ağaç türü değişikliği yapılan alanlarda bulunmaktadır. Ancak tür değişikliği yapılan bu alanlarda sonradan dikilen ağaç türlerinin çoğunun uyum sağlamadığı için öldükleri ya da doğal bitki örtüsü ile rekabete giremedikleri bilinmektedir. Örneğin Trakya’da kızılçam ağaçlandırmaları 1985-1987 yıllarındaki aşırı soğuklardan zarar görmüştür. Daha sonra buralara karaçamlar dikilmiş olup, bu karaçamlarda da son yıllarda kurumalar gözlenmektedir. Bu nedenle doğaya güvenerek doğanın bize dikte ettiği türlerle orman kurmak daha doğrudur. Çünkü doğa, en uygun çözümü bulmuştur.

Toplumun yanmayan ağaçlar ile ya da meyve ağaçları ile orman kurulmasının istemesini samimi bulmuyorum. Bu, bence, biz ormanlara istediğimiz gibi girelim ateş yakalım ama yangınları başkası önlesin anlamına geliyor. Orman yangınlarının çıkmamasını istiyorsak tüm toplum olarak sorumluluğumuz vardır ve bu sorumluluğun ilk adımı ormanlardan ateşi uzak tutmakla başlamaktadır.”

“Yanan alanları ağaçlandırmak en son çaredir”

Orman yangınları sonrası ormanlaştırma

  • Yanan bölgeyi hemen “ağaçlandırmak / ormanlaştırmak” doğru mu? 

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: “Kamuoyunun ormanlar konusundaki yangın sonrasında yanan alanlar yerleşime, otellere ya da madenlere açılacak hassasiyeti nedeniyle yanan orman alanlarının bir an önce ağaçlandırılması isteniyor. Halbuki yanan orman alanlarının Anayasamıza göre başka kullanımlara tahsis edilmesi mümkün değil. Bu notu düştükten sonra yanan orman alanlarında neler yapılması gerektiğine gelinecek olursa öncelikle yanan ormanlardaki ağaç türü bileşimi, ağaçların yaşları, toprak yapısı, eğim durumu gibi ekolojik özellikleri incelenerek, izlenecek yol belirlenmelidir. Yapılacak yeniden ormanlaştırma çalışmalarında tek bir doğru yoktur ve doğada 2+2 nadiren dört olmaktadır.

Ege ve Akdeniz Bölgelerindeki kızılçam ormanlarında yangın sonrasında ağaçların yeterince yaşlı olması ve üzerlerinde kozalak olması durumunda sadece yanan alanı koruyarak, gerekiyorsa yakındaki yanmayan orman alanlarından tohum toplayarak yanan alana serpilmesiyle bir yıl içinde gençliğin gelmesi sağlanabilir. Bu uygulama ile yanan alandaki çalıları ve otsu türlerin de yangın sonrasında yeniden çoğalmasıyla biyolojik çeşitliliği de korumuş oluruz. Aceleyle başka yerlerdeki tohumlardan üretilmiş fidanlarla ağaçlandırma yapılması durumunda genetik çeşitliliği daraltmış, hatta genetik kirliliğe yol açmış olabiliriz. Yanan alanlarda ağaçlandırma yanan ormanların kendiliğinden gençleşme olanağı olmaması halinde en son çare olarak düşünülmelidir. Doğal ormanlar yandıysa tür değişikliği asla gündeme gelmemelidir. Ancak tür değişikliği ile kurulmuş örneğin önceden meşe ormanı olan ancak daha sonra kızılçam ile ağaçlandırılmış alanlarda yeniden meşe ormanı kurulması düşünülebilir. Ancak bu şekildeki bir çalışmaya da yanan alanların ayrıntılı olarak incelenmesi ve ormanın eski doğal haline getirilmesinin mümkün olabileceğine karar verilmesi halinde uygulanabilir. Ağaçlandırılmayla tür değişikliği yapılmış bir ormanın doğal haline getirilmesi çoğunlukla basit bir ağaçlandırmayla mümkün olmaz. Bu çalışmalar onlarca yıl sürecek ve çok ayrıntılı planlanması gereken rehabilitasyon ya da restorasyon çalışmalarıdır.”

Karadeniz’de kış aylarında yangın riski daha çok

Orman yangınları sonrası ormanlaştırma
Foto; AA
  • Karadeniz ormanları ile Akdeniz ormanları arasında ki yangın açısından farklılıklar nelerdir? Karadeniz’de çıkan bir yangın ormanı daha çok mu etkiler?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: “Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerindeki ekolojik koşullar (iklim, anakaya ve toprak vb.) birbirinden oldukça farklıdır. Bu nedenle ağaç türleri de farklıdır. Karadeniz bölgesinde yazlar daha yağışlıdır ve sıcaklıklar daha düşüktür. Böylece yaz aylarında Karadeniz bölgesinde çok fazla orman yangını çıkmaz. Ancak yaz aylarında yağışın fazla olması nedeniyle büyüyen orman altındaki ya da kenarındaki otlar kış aylarında kuruduğu için yangın çıkma riskini arttırır. Kış aylarında lodos gibi kurutucu rüzgârlar otların daha da kurumasına yol açarak riski daha da arttırır. Nitekim 2 yıl kadar önce Trabzon Sürmene’de Ocak ayında çıkan orman yangını bu duruma bir örnek oluşturmaktadır. Ege ve Akdeniz bölgelerindeki ormanlar, iklim ve bu iklime uyum sağlamış ağaç türlerinden dolayı yangına karşı daha hassastır ve yangın çıkması halinde, bu yangınların söndürülmesi çok daha zordur ve yangınlar hızla büyüyerek çok daha fazla tahribata neden olabilmektedir.”

  • Ormanlarda yaşayan canlılar, yangın sonrası yaşam alanlarının kaybını nasıl telafi edebiliyor?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: “Orman yangını sırasında çoğu hayvan göç eder ancak kaplumbağalar gibi yavaş hareket eden canlılar ile uçamayan ya da hareket edemeyen yavrular yangında hayatlarını kaybeder. Yangın sonrasında ise iklim tiplerine göre farklı süreçler gelişir. Örneğin Akdeniz ve Ege Bölgelerindeki bitkiler binlerce yıldır bu coğrafyada çıkan yangınlara uyum sağlamıştır ve doğal orman yangınları ekosistemlerin yenilenmesine fırsat sağlar. Örneğin, kızılçam ağaçlarının tohumları yangın sırasında yanmaz ve yangın sonrasında oluşan külün içine düşerek bahardaki ilk yağışlardan sonra çimlenmeye başlar. Benzer şekilde maki türleri de gövdeleri yansa da kökleri yangından fazla etkilenmez ve yangını takip eden bahar aylarında tekrar sürgün vererek yaşamaya devam eder.

Ağaçlar, çalılar ve otsu türler büyüdükçe, komşu ekosistemlere sığınan hayvanlar yeniden buralara yerleşmeye başlar. Karadeniz Bölgesi gibi yangının çok fazla çıkmadığı coğrafyalarda ise yangın sonrasında insan müdahalesi olmazsa ikincil süksesyon olarak adlandırılan süreç yaşanır çoğunlukla. Bu süreçte bitki örtüsünün yanarak yok olduğu alanlara, çevredeki tohumları rüzgarla taşınan bitkilerin tohumları gelir. Öncü türler olarak adlandırılan su ve besin maddesine fazla gereksinim göstermeyen, kolay çimlenen tohumlara sahip ve hızlı büyüyerek diğer türlere avantaj sağlayan türler gelir. Bu türlere örnek olarak titrek kavak verilebilir. Akdeniz Bölgesi’nde de ikincil süksesyon yaşanabilir. Burada kızılçam ağaçlarının genç olmaları ya da ormanların çok seyrek bulunmaları halinde yeterince tohum olmaması durumunda maki bitki örtüsü yanan alanları hızlı bir şekilde kaplar ve böylece doğa kendini hızlı bir şekilde onarmaya başlar.”