Antarktika araştırmacılarından biyolog, likenoloji uzmanı Prof. Dr. Mehmet Gökhan Halıcı ile röportaj yaptık. Hacettepe Üniversitesi Ekoloji Grubu’nun (EKOG) konferansında konuşan Halıcı ile, üniversite kampüsünde Antarktika’daki liken araştırmalarını konuştuk. Likenin tanımıyla başlayan Prof. Dr. Halıcı, likenlerin bir organizma olmadığını ve simbiyotik birliktelikler olduğunu vurgulayarak “likenler nedir?” sorumuzun cevabına başladı.
Halıcı, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu simbiyotik birliktelikler ikili, üçlü birliktelikler şeklinde olabiliyor. Likenler esasında birer mantardır. Mantarların alg yada siyanobakterilerle bir araya gelerek oluşturdukları simbiyotik canlılar denilebilir. Likenler en ekstrem koşullarda yaşayabilir. Bir dağın zirvesine doğru tırmandığınızda çiçekli bitkilerin azaldığını ama likenlerin arttığını göreceksiniz. Likenler bu özellikleriyle diğer canlıların yaşayamadığı yerlerde yaşayabilme özelliğine sahiptir. Çöllerde çok az organizma vardır ama likenler başarılı şekilde yaşayabilirler. Antarktika da dünyanın en büyük çölüdür aslında. Orada da karasal vejetasyonda en başarılı şekilde gelişim gösteren bitkilerdir. Antarktika’da bilinen 400 civarında liken türü, 200 civarında ise kara yosunu türü var. Çiçekli bitkilerin sayısı ise tür bakımından sadece 2-3 tür.”
-Liken çalışmaya nasıl başladınız?
Prof. Dr. Gökhan Halıcı likenleri anlattıktan sonra, sorumuz üzerine liken çalışmalarından bahsetti. Halıcı, liken çalışmaya, Erciyes Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladığı dönemde danışman hocasının tavsiyesi ile başladığını ifade etti. Halıcı, “Liken çalışmaya başlamam biraz tesadüf oldu. Erciyes Üniversitesi’nde yüksek lisans danışman hocam, likenler üzerinde yeterince çalışma olmadığını ve bu alana yönelirsem iyi olacağını söyledi. Bu tavsiye ile liken araştırmaya karar verdim.” dedi.
-Türkiye’deki liken çalışmaları yeterli değil yani. Peki bu çalışmalar farklı bir bakış açısı sunuyor mu?
“Hem ülkemizde hem dünyada yetersiz liken çalışmaları. Türkiye’de rapor edilen 2 bin küsur liken türü var. Ama tahmin ettiğimiz sayı 4 bin civarında. Yani yarısı biliniyor. Dolayısıyla liken çalışmaları yetersiz. Özellikle de çiçekli bitki çalışanların sayısıyla kıyaslandığında az.”
-Antarktika seferlerinizden bahsedelim biraz da. Seferlere nasıl katıldınız?
“2016 yılındaki seferin lideri İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Bayram Öztürk hoca idi. Onun aracılığıyla ilk sefere katıldım ve Antarktika çalışmalarına başlamış oldum.”
-Antarktika seferlerinde uzun süre aileden uzaksınız, bu sizi psikolojik açıdan nasıl etkiledi?
“Özellikle ikinci seferde eşim 7 aylık hamileydi. İletişim sorunundan ötürü ciddi şekilde özlem duyuyorsun elbette. Antarktika’ya gideceklere önerim burada sorunları olan kişilerin gitmesi çok doğru değil. Ama Antarktika da dünyanın en özel, en sessiz yeri sayılabilir. Orada beraber çalıştığınız az sayıdaki insanlarla iyi ilişkiler kuruyorsanız, geride bıraktığınız hayatta bir sorun yoksa seferlere katılmanız çok güzel oluyor. Aslında sosyal hayattan, trafikten, şehir hayatından kurtulmak gibi oluyor. Hayatın koşturmacasına mola vermek için güzel.”
-Ekipte sıkıntı oluyor muydu?
“Ben orada 13 kişilik bir ekibin tek yabancısıydım. Çekya üssündeyken ekipteki benim dışımdaki herkes Çek ve Slovaktı. Onların kültürleri aynı zaten. Bir de orada insanlar birbirene son derece saygılıydı. Ben Çekya üssünde 3 ay kaldım ama hiç sorun yaşamadım. Tek sorunum benim için, onların Çekçe konuşması, Çekçe müzik dinlemesi gibi yabancılık çekmemdi zaman zaman. Orada çok zor koşullar olduğu için insanlar birbiri ile dayanışma içindeydi. Bir de kimi araştırmacılar oranın kültürünü almıştı. 15 sezondur oraya gelip çalışma yapanlar vardı mesela. Antarktika kavgaya, rekabete uygun bir yer değil zaten. Dünyada yaşamın en zor olduğu yer olduğu için zorluk olunca insanların birbirine kenetlenmesi gerekiyor. Mesela temizlik, yemek sırasında herkes uyum sağlıyordu. Profesör, öğrencisine sırası geldiğinde hizmet ediyordu.”
Antarktika çalışmalarındaki başlıca üç disiplin; biyoloji, meteoroloji ve jeoloji

-Antarktika’da çalışan farklı disiplinlerdeki araştırmacılar bir araştırmaya farklı bakış açısı sunuyor muydu?
“Elbette. Bu konuda özellikle Çek üssü ile ilgili konuşabilirim. Üste 3 büyük grup vardı, bunlar; biyologlar, meteorologlar ve jeologlar şeklindeydi. En baskın olanı ve sayıca da en fazla olanı jeologlardı. Antarktika’da bütün çalışmalarımız iç içe oluyordu. Örneğin liken çalışması için kayaçların tepesine liken toplamaya gidiyoruz ve kayacın tipini jeoloğa soruyoruz. İklimin tipini meteoroloğa soruyorduk. Yaptığımız yayınlarda onların tecrübelerinden çok faydalandık ve faydalanmaya da devam ediyoruz.”
-Peki oradaki bir gününüz nasıl geçiyor? Örneklem toplamak, incelemek, bunları saklamak gibi.
“Antarktika’da her şeyi kontrol eden hava koşullarıdır. Dolayısıyla arazi çalışması için uygun hava varsa o fırsatı kaçırmamak gerek. An be an hava durumu değişebiliyor. Her üste küçük çapta da olsa meteoroloji istasyonu olur. Hava durumu olumluysa arazi çalışması planı yapılır bir gün önceden. Sabah kahvaltıdan sonra araziye çıkılıyor. Gün boyu arazide olunuyor. Araçla ulaşım imkanı çok kısıtlı olduğu için ve bulunduğumuz ada da büyük olduğu için gün boyunca yapılırdı arazi çalışması. Üsten ayrılmadan önce öğlen üssü dönmeyeceğimiz için yanımıza atıştırmalık yiyecekler, su, termosta çay gibi şeyler götürüyorduk. Her gün 15 km yürüyordum ve örneklem topluyordum. Akşam yemeğinden sonra muhabbet edilir, gün değerlendirmesi (Çek üssünde her akşam olurdu bu) yapılırdı. Diğer günlerde de temizlik yapma, yemek yapma gibi faaliyetler oluyordu.”
Türk biyolog Bayram Öztürk’ün adına ithafen verilen liken türü; bayozturkii

-Seferlerdeki en heyecan verici çalışmanız hangisiydi?
“Yeni türü tanımladığımız çalışma diyebilirim bu sorunun cevabına. bayozturkii olarak adlandırdığımız tür benim için daha özeldi. Kutup araştırmalarına katılmamı sağlayan Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün adına ithafen yeni türe bu adı verdik. Kendisi de bana göre Türkiye’de, Antarktika’yı en iyi tanıyan kişi. Bayram hocanın Antarktika ile ilgili olağanüstü bilgi birikimine sahip olduğunu söyleyebilirim. Bayram Öztürk hocanın isimi yeni türe vermek, türü benim için özel kıldı. Ama her yeni kayıt, tür, makale beni heyecanlandırıyor tabi. Çünkü yaptığımız her çalışma Türk biliminsanlarının çeşitli yerlerdeki türlere, çalışmalara katkısını gösteriyor.”
-Biyoloji öğrencilerine, geleceğin bilim insanlarına tavsiyeniz ne olur?
“Biyolojinin Antarktika’da en çok çalışma yapan alanlardan olduğunu söyleyebiliriz. Arazi çalışmalarını seviyorlarsa, doğayı seviyorlarsa, ekstrem canlıları seviyorlarsa kesinlikle Antarktika çalışmalarına yönelebilirler. Ülkemizin de son yıllarda Antarktika çalışmalarına ilgisi arttı. Devlet kurum ve kuruluşları kutup bölge çalışmaları başlatıyor. Oralara başvurmalarını, katılmalarını tavsiye ederim. Aslında bunlar zaten gençler için yapılan, faydalı olan çalışmalar. Sıhhatli olan, psikolojik olarak zorlanmayacak kişilere tavsiyem bu yönde olur. Ülkemizin bu tür çalışmalara katılacak gençlere ihtiyacı var.”
-Antarktika’da kaydettiğiniz bir liken, Anadoludaki likenle benzerlik göstermişti. O çalışmanızdan bahseder misiniz?
“Bu durum Antarktika’nın biyoçeşitliliğinin yeterince bilinmediğini gösteriyor bize. Uzun yıllar İngilizler arazi çalışmaları yaptılar ama likenlerle ilgili yeterince çalışılmamış. Yapılan çalışmalar ise profesyonel likenciler tarafından olmamış. Tanımlanan liken türlerinin büyük bir çoğunluğunun yanlış tanımlandığını görüyoruz. Likenler üzerinde birçok yanlış kayıt olmuş. Rapor edilen türlerin büyük bir çoğunluğu yanlış olmasının yanı sıra daha tespit edilmemiş birçok tür de var. Bizim şu an yaptığımız TÜBİTAK projesiyle hedefimiz, 3 senenin sonunda Antarktika’nın liken çeşitliliğini hem literatürde verilerle ortaya koyacak hem de kendi verilerimizle kitap yazmak. 3 sene sonunda TÜBİTAK projemiz bitecek ama birçok yanlış kayıdı biz daha şimdiden tespit ettik bile. Bir numaralı hedefimiz işte bu. Yani Türk biliminsanları olarak yazmak istediğimiz bu kitabı dünyada herkesin okuyabileceği şekilde doğru, güvenilir bir kaynak olması.”
Mehmet Gökhan Halıcı, proje kapsamındaki çalışmalarında Hacettepe Üniversitesi’nde moleküler biyoloji çalışmalarının, Erciyes Üniversitesi’nde de nanobiyoteknoloji çalışmalarının yapılacağını söyledi. Elde edilen nano yapıların ilaç özelliklerine, diğer teknolojik kullanımlarının da inceleneceğini belirten Prof. Dr. Halıcı, asıl hedefinin liken biyoçeşitliliğini doğru bir şekilde ortaya koymak olduğunu yineledi.
Mehmet Gökhan Halıcı, son milli sefere ailevi nedenlerden dolayı çok istemesine rağmen katılamadığını ifade ederek, Türkiye’nin geçici bilim adasına gitmeyi çok istediğini de söyledi.