İmposter sendromu nedir? Hiç duydunuz mu? Belki ismini bilmiyorsunuz ancak siz de aynı sorunu yaşıyor olabilirsiniz. Bu yazımızda bu sendroma açıklık getireceğiz.
İmposter sendromu, bilemiyorum diyememekle başlıyor. Akademik hayatın zorlukları, öğrenme sürecinin hayat boyu devam edişi, çevrenin etkileri derken özellikle STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) alanında çalışanlar ve öğrenciler kendilerini eksik hissediyor. Bu eksiklik hissi, bir konu hakkında “bilmiyorum” demenin çekingenliğinden, çevrenin verdiği “bunu nasıl bilmezsin, o zaman ne işin var burada” tepkisine kadar uzanıyor. Tam da bu noktada STEM çalışanları ve iş hayatında özellikle de birçok kadını etkileyen bu sendrom baş gösteriyor. Bu sendrom, kısaca kendini eksik hissetme, bulunduğu konuma “şans” eseri geldiğini düşünme olarak açıklanabilir.
İmposter Sendromu : Başarılarla dolu hayatların ardında da hatalar var
Imperial College London‘da doktora yapan Hande Alptekin, doktorasının ilk yıllarında imposter sendromunu yaşadığını ve aynı durumda olanlara “yalnız olmadıklarını” vurgulamak için Bilimma ile iletişime geçti. Enerji depolama sistemleri üzerine çalışan Alptekin, sodyum iyonlu pillerin geliştirilmesi için araştırmalar yapıyor.
Söyleşimizde önce Hande Hanım ile ardından da Uzman psikolog Esra Oras ile imposter sendromunu tanımladık ve başa çıkma yöntemlerini konuştuk. Hande Alptekin, bu sendromu, “Kişinin bulunduğu yere eğitimi, başarıları, zekasıyla değil de şans eseri geldiğini düşünmesidir. Bu sendrom içindeki kişiler aslında hiç de insanların zannettiği gibi zeki ya da başarılı olmadığına inanır ve devamlı bu durum açığa çıkacak diye endişe içinde olurlar.” şeklinde ifade ediyor.
Hande Alptekin, akademik camiada birçok kişinin bu sendromu yaşamasının normal olduğunu vurgulayarak, “Mesela bakıyoruz çok başarılı, işinde çok iyi bir akademisyen, harika bir okul geçmişi, yüzlerce makalesi, patentleri var… Diyeceksiniz ki ‘e zaten önemli olan, bilmemiz gerekenler de bunlar degil mi?’ Tabi ki akademik anlamda bunları bilmek yeterli, benim değinmek istediğim konu şu; kimse o noktaya sıfır hata ile gelmiyor. O noktaya gelen kisilerin hep başarılarından konuşuyoruz, hadi biraz da takılmalarımızdan, düşmelerimizden konuşalım diyorum ben. Çünkü bunları duymaya da ihtiyacımız var. Belki şu an yaşadığımız bir dönemden bir başkasının da geçmiş olduğunu bilme, ona rağmen başardığını görme motivasyonuna ihtiyacımız var.” dedi.
Bilmediğinizi söylemekten çekinmeyin!

Hande Alptekin, açıklamalarını sürdürürken, bir akademisyenin, bilim insanının sadece başarılardan ibaret olamayacağına özellikle dikkat çekiyor. Bilmemenin, “bilmiyorum” diyebilmenin, zaman zaman başarısız olmanın normal karşılanması gerektiğini ifade eden Alptekin, “Elbette zor dönemler oluyor ama dönüp bakınca ‘wow’ diyorsunuz ‘ben nelerin üstesinden geldim’ ve bu gerçekten harika bir his. Bu değişimi paylaşmak daha da harika.” diyor.
Bilmiyorum diyebilmeye özellikle dikkat çeken Hande Alptekin, “Bilmiyorum demenin o kadar da korkunç bir şey olmadığını, karşımızdakine yetersiz olduğumuzu düşündürmeyeceğini öğrenmek benim de epey vaktimi aldı.” dedi. Bir örnekle konuyu derinleştiren Hande Hanım, açıklamalarını sürdürdü: “Doktoramın ikinci yılında grubumuza dünya sıralamasında ilk 10`daki okullardan mezun biri katılmıştı. Çok zeki ve başarılı birinin projeyle alakalı konuştuğumuz bir konu hakkında duruşunu hiç bozmadan `bu konuda hiçbir fikrim yok, bilmiyorum` dediği an gözlerimdeki ışıltıyı görmeliydiniz, benim için dönüm noktası olmuştu o an. ”
Mobbing yapanların cümlelerini içselleştirmeyin

Kimi insanların bilerek çevresindeki insanları olumsuz etkilemeye çalıştığını, mobbing yaptığını belirten Hande Alptekin, birçoğumuzun okul veya iş hayatında “bunu da bilmiyorsa burada ne işi var” cümlesini en az bir kez duyduğunu söylüyor.
Doktora süresinde yaşanan stres, yeterli hissetmeme hali, imposter sendromu gibi konulara değinmek bir tabu olmamalı diyen Alpekin, bunun bir başarısızlık ya da güçsüzlük tanımı gibi gösterilmemesi gerektiğini, bu yaklaşımı değiştirmemizin mümkün olduğunu söylüyor. Alptekin, çevresinde birçok kişinin, başarısız olarak nitelendirilmek istemediği için yaşadığı bu sendromdan bahsetmediğini dile getirdi.
Zihinsel refah zorluklara rağmen mutlu olabilmektir

“Mental wellbeing” nedir?
Hande Alptekin: “Mental wellbeing’in Türkçe karşılığı ‘zihinsel refah’ ya da ‘zihinsel iyilik hali’ olarak açıklanıyor. Bunu tarif etmek açıkçası kolay bir şey değil, alanında tecrübeli psikologların ya da psikiyatristlerin bu konuda çok daha doğru tanımları bulunabilir. Ben naçizane şunu diyebilirim; zihinsel iyilik hali, kişinin devamlı mutlu olması ya da olaylar içerisinde hiçbir çelişki ya da zorluğa düşmemesi değil, aksine o bilinmezlikler, çelişkiler içerisinde de yaşamdan keyif alabilme ve kendi değerleri çerçevesinde yaşamını devam ettirme halidir.”
Akademide ya da sizin açınızdan konuşursak stresin nedenleri nedir?
Alptekin: “Genel olarak akademik hayata yeni başlamış biri için en önemli stres faktörü kendini yeterli hissetmemektir. Bilmiyorum demeyi yetersizlik olarak görmek, öğrenmemizi engellediği gibi kendimize olan özgüvenimizi de azaltıyor. Onun dışında bilmiyorumun getirilerinden biri de daha fazla çalışmamız gerektiğini düşünüyoruz. Kendini yeterli hissetmedikçe daha çok çalışması gerektiğini, mesai saatleri dışında da çalışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorsun. Bu da beraberinde özel yaşam ve iş yaşamı arasındaki dengenin bozulmasına yol açıyor ki bu durumu daha da kötüleştiren bir diğer faktöre dönüşüyor. Doktoraya başladığım ilk yıl, haftasonları bile okula gidiyordum. Kendimize ayırdığımız zaman çok önemli aslında. Mental health dediğimiz kavram burada kendini gösteriyor. Kişi kendine vakit ayıramayınca iyi halden de uzaklaşıyor. Bunun yanında özgüven eksikliği, rekabetçi çalışma ortamı, erkek dominant ortam gibi etkenler de söz konusu olabilir. Yurtdışındaysanız buna bir de dil bariyerine bağlı iletişim zorlukları, kültürel farklılıkların getirdiği ekstralar da eklenebilir. Sadece bizim icin söylemiyorum bunu ‘yurtdışında eğitim’ denildiğinde her milletten insandan duyduğumuz benzer sıkıntılar bunlar. Bunu söyledikten sonra bir şey daha eklemem gerek diye düşünüyorum ki yurtdışında doktora yapmak isteyen biri bunu okuduğunda olumsuz etkilenip vazgeçmesin. Çünkü yurtdışı için söylediklerim başlangıçta her ne kadar stres faktörü olarak gözükse de, diğer söylediğim faktörlerden farklı olarak, günün sonunda o süreci yaşıyor olmanın size gerek kişisel gerek mesleki anlamda pozitif geri dönüşleri olacaktır.”
İmposter sendromu hakkında bilinçlenmeliyiz

Bu faktörler nasıl en aza indirgenebilir?
Alptekin: “Konuşarak. Tek yapmamız gereken kim ne der diye çekinmeden aynı süreçlerden geçen ya da geçmiş olan kişilerle konuşmak. Neden bilmiyorum ama bazı duyguları dile getirmek tabulaştırılmış ve bir zayıflık göstergesiymiş gibi tanımlanmış. Bence daha sağlıklı ve verimli çalışma ortamları için bu gibi konular daha çok gündeme getirilmeli daha şeffaf bir şekilde konuşabilmeliyiz.”
Çevrende bu gibi sıkıntıları yaşayan kişiler var mı?
Alptekin: “Tabii ki var. Daha doğrusu varmış, aslında ben dahil herkes bu süreçlerden geçmiş. Zaman zaman ofisteki arkadaşlarla konuşuyoruz ve keşke diyorum bunları doktoraya ilk başladığım sene konuşuyor olsaydık. Kendi içimde çözmeye çalışarak çok daha fazla yorulmuşum aslında. Kimisi benzer kimisi değil hepimiz aynı süreçlerden geçiyoruz. Tüm bunları anlatırken düşen omuzlar, dalan gözler görmek beni hakikaten üzüyor. O an o kişinin duymak istediği tek şey ‘seni çok iyi anlıyorum, merak etme geçecek’ . Bize düşen ise paylaşmak, kendi tecrübelerimizi aktarmak, zamanla nasıl üstesinden gelindiğinin canlı bir örneği olmak. Çözüm önerileri sunmak. Olayların ve şartların biraz çabayla değişebileceğini söylemek. Diğer insanların da aynı duygu durumundan geçtiğini bilseydim o zaman çok daha kolay olurdu. O yüzden şu an istiyorum ki orada bir yerlerde birileri bu süreçlerden geçiyorsa ve bu yazıyı okuyorsa, ona sadece ‘merak etme hissettiklerini, o dalgalı denizi biliyorum ama geçecek. Yalnız değilsin, hissettiklerini konuş, kendini ifade et ve sular durulduğunda sen başardıklarına dönüp baktıkça kendinle gurur duyacaksın’ demek istiyorum.”
Fark edip özgüvenimizi korumalıyız

Bilmediğiniz konular için kendinizi eksik hissetmeyin
Bu haberle birlikte aynı durumda olan STEM çalışanlarına ve öğrencilere ne tavsiye edersin?
Alptekin: “Öncelikle o noktaya geldikleri için çok başarılı olduklarını ve bunu hatırlamaları gerektiğini söylemek isterim. Geldikleri yeri ‘ne var ki, ben ne yaptım ki’ olarak ifade etmesinler. Yine oldukları yerde her şeyi bilmek zorunda değiller. Öğrenme süreci içindeyiz, zaten akademi genel olarak öğrenme sürecidir. Bilmemek kadar doğal bir şey yok. Bilmedikleri konular için kendilerini eksik hissetmesinler. Bunun dışında, okullarda mental wellbeing toplulukları kurarak birbirlerine destek verebilirler. Keza danışmanlarıyla da görüşsünler. İş ortamlarında çalışan sağlığıyla alakalı birimler bulunuyor, oralara giderek yardım alabilirler. Bu sorunu kendi içlerinde halletmeye çalışmasınlar derim.”
İmposter sendromuna uzman bakışı

Hande Alptekin ile görüşmemizin ardından Uzman Psikolog Esra Oras ile görüşerek bu sendrom hakkında görüş aldık. A’N Psikoloji’nin sahibi Esra Oras’ın sorularımıza verdiği yanıtlar:
İmposter sendromu nedir?
Esra Oras: “İmposter sendromu, kişinin başarılı hayat çizelgesine rağmen içten içe kendini yetersiz hissedip tüm başarısını şansa, tesadüflere ve kendisi dışındaki faktörlere atfettiği bir çeşit psikolojik fenomendir. Kişi kendi başarılarını hak etmediğini düşünür, başarılarını içselleştiremez. Başarılı oldukları andan ziyade başarısız oldukları anları hatırlamaya meyillidirler. İnsanları zeki oldukları yönünde kandırdıklarına dair bir suçluluk ve utanç duygusunu sıklıkla tecrübe ederler. İçten içe şanslarının yaver gitmeyeceği ve başarılarının bir gün biteceği korkusunu hissederler. Bu yüzden ön plana çıkmakla, kendilerini topluluk içinde ifade etmekle ilgili kaygılar yaşarlar. Zira her an zeki, akıllı, başarılı olduklarına dair takındıkları maskenin (!) düşme ihtimali vardır onların zihninde…”
İmposter sendromu ile baş etmenin üç adımı
Imposter sendromu ile nasıl başa çıkılabilir?
Esra Oras: “Bunu deneyimleyen birisi olduğunuzu düşünüyorsanız, bu sorunu çözmedeki ilk adımınız ‘farkındalık kazanmak’ üzerine olmalıdır. Şöyle ki, sıklıkla neler deneyimlediğinize ve hissettiğinize dışarıdan bakmaya çalışarak tekrarlayan duygu, düşünce, davranış örüntülerinizi keşfedebilirsiniz. Bu keşif aslında sizin günlük yaşamınızı zorlaştıran, içinize sinen adımları atmanıza engel olan, depresif ve kaygılı hissetmenize sebep olan o döngüyü size öğretecektir. Bu keşif sürecindeki en kilit yol göstericiniz ise iç sesiniz! İç sesinizin size en çok hangi cümle kalıpları ile seslendiğine, yetersiz ve diğerlerinden aşağıda hissettirdiğine, hangi cümleler ile canınızı sıktığına ve engel olduğuna dönüp bir bakarak ne ile başa çıkmanız gerektiğini doğrudan anlayabilirsiniz.”
Ardından Esra Oras, imposter sendromu ile nasıl başa çıkabileceğimize açıklık getirdi:
“Bu sendromla başa çıkmak için, ilk adımda keşfettiklerinizle ilgili yeni bir bakış açısı geliştirmek ikinci adım olabilir. Yani, beni bu sendroma esir eden düşünce örüntülerimi keşfettiysem, bir sonraki adım bu düşünceleri yeniden değerlendirerek farklı bir pencereden tekrar o düşünceye bakabilmeliyim. Örneğin, ‘bu başarıyı aslında haketmiyorum’ düşüncesini ele alalım. Bu düşüncenin bir an olsun dışına çıkıp kendinize şu birkaç soruyu sorabilirsiniz;
- Bu düşünce gerçekten hakikati mi içeriyor yoksa benim kendime karşı geliştirdiğim algımla ilgili olabilir mi?
- Bu düşünce gerçeklerle ne kadar uyumlu?
- Yerimde bir başkası olsaydı bu durum karşısında nasıl düşünürdü?
- Bu düşünceye odaklanmanın ve ona göre hayatımı biçimlendirmenin bana ne faydası var?
Korkularınızın üstüne giderek davranışlarınızı yönlendirebilirsiniz
Bu sorulara vereceğiniz yanıtlarla düşüncelerinizin getirdiği duygusal yük otomatik olarak hafifleyecektir. Üçüncü adım ise, davranışlarınızı yeniden düzenlemekten geçiyor. Bizler hisseden varlıklar olsak da davranışlarımızın tek belirleyicisi asla hislerimiz değildir. Ne olursa olsun, yetersizlik ve kusurluluk algılarınıza esir olmamaya ve daha farklı davranışlar ortaya koymaya çalışın. Sahneden korkuyorsanız sahneye çıkın, söz almaktan çekinseniz de söz alın, ne kadar yetersiz hissetseniz de elinizdeki somut başarıları göz ardı etmemeye çalışın. Örnekler nicesiyle çoğaltılabilir.”
Sosyolojik arkaplan kadınlarda imposter sendromunu tetikliyor
İmposter sendromu neden daha çok kadınlarda görülüyor?
Esra Oras: “Tarihsel, kültürel ve sosyolojik bir arkaplanı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda bilimsel bir araştırma takip etmiş değilim ancak tahmin ediyorum ki geçmişten bugüne kadar kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmesi, erkeklerden daha arka planda olmaya itilmek istenmeleri, kendi başlarına ayakta duramayacakları mesajlarını kadınların bu başarıları içselleştirmesi ve kendileriyle ilişkilendirmelerinin arasına bir perde sokuyor. Kadınlar çok küçük yaşlardan itibaren ailelerinden özgür hareket etmemeleri gerektiği, hayatta daima bir erkeğe ihtiyacı olacakmış gibi mesajlarla büyütülüyor. Erkeklerin daha güçlü olduğu mesajıyla büyütülüyor. Dolayısıyla da bu kız çocukları büyüyüp başarılı olduklarında bile kendileriyle bu başarıyı ilişkilendiremiyorlar. Aslında tarihsel, kültürel arkaplan bireyin kendini kusurlu, eksik görmesi gibi bir algıyı da tetikliyor. Aile yapılarında da ataerkil bir yaklaşım söz konusu ise Imposter sendromunun görülme olasılığı artıyor. Tabi bunlar benim kendi düşüncem.”