/

İklim değişikliği ile birlikte yeni bir psikolojik sorun; eko-kaygı

9 dakikalık içerik

İklim değişikliğinin bütün trajedisi gözlerimizin önünde gerçekleşiyor; altıncı kitlesel yok oluş, böcek sayılarındaki azalma, buz tabakalarının incelmesi, deniz seviyesindeki yükselme, California’daki orman yangınları, Arktik buzulların erimesi…

İlk olarak 1958’de bilim insanları, yüksek seviyelerdeki karbondioksit seviyelerinin farkına vardı. 1980’lerde küresel sıcaklıklar yükselmeye başladı ancak uyarılar göz ardı edildi. 40 yıl sonra gerçek anlamda iklim değişikliğinin farkına varıldı. Geçtiğimiz yıl açıklanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre, bu felaketi durdurmak için sadece 12 yılımız var. İklim hareketleri genel görüşün bir parçası haline geldi ancak küresel emisyonlar artmaya devam ediyor.

İklim değişikliğinin sıkça gündeme gelmesinin üzerine, insanlarda yeni bir tür psikolojik endişeler belirmeye başladı. Amerikan Psikologlar Birliği bu çevresel felaketin kronik hale gelen korkusunu, “eco-anxiety / eko-kaygı” olarak nitelendiriyor.

İklim değişikliği birçok insanı çocuk yapmamaya itiyor

Kaliforniya yangını
2018 California yangınında yanmış bir bölgenin görüntüsü. Kaynak; AFP

Caroline Hickman 20 yıldan fazla bir süredir psikoterapistlik yapıyor ve eko-kaygı taşıyan birçok hastası oldu. Bath Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve İklim Psikolojisi Birliği üyesi olan Hickman, “Hemen hemen herkes buna atıfta bulunuyor. Birçok insan çocuk sahibi olmak istemediğini söylüyor. Diğer insanlar, çocuk sahibi olmaktan ve onu çok fazla sorun yaşayabileceklerini bildikleri bir dünyaya getirmekle suçlu hissetmek istemediklerini belirtiyor. Bir kadın çocuğunu öldürmeyi hayal ettiğini bile söyledi.” diyerek eko-kaygı taşıyan insanları dile getirdi.

Bunları söyleyen sekiz kadın hastası olduğunu ifade eden Hickman, devamında ise ekliyor: “Bu kadınlar, umutsuzca çocuklarını nasıl koruyacaklarını düşünen kadınlardı. Umutsuzluk, iktidarsızlık ve güçsüzlük hakkında konuştular.”

Günlük yaşamda birçok insan, kira ödemesini yapmakta, sınavlarını verebilmekte veya birçok konuda sıkıntı çekerek endişe duyabilir. Ancak geçtiğimiz yılki IPCC raporundan beri çevre ile ilgili endişeleri olan insanlar ciddi şekilde artış gösteriyor. İngiliz halkının neredeyse yüzde 70’i acil siyasi eylem istiyor ancak iklim değişikliği ile ilgili duyurular ve politikaların uygulanması arasında büyük bir boşluk bulunuyor. İngiltere, 2050 yılına kadar sera gazlarını sıfıra indireceğine söz vermişti. Şu ana kadar bakıldığında hem 2025 hem de 2030 için hazırlanan hedeflerden çok uzak gibi görünüyor.

“Politikacılar iklim değişikliği hakkında yalan söylüyor”

İklim değişikliği ve psikolojik etkileri; Eko-endişe
Görsel; TheCrimsonMonkey / Getty Images

Plymouth Üniversitesi Biyoloji ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden Profesör Camille Parmesan, yıllarca iklim değişikliğinin etkileri konusunda bilimsel yazılar yayınladı ancak hükümetler tarafından hiçbir faaliyetin başlatılmadığını gördü. Günümüzün en etkili bilim insanlarından biri olmasına ve 2007’de Nobel Barış Ödülü’nü alan IPCC’ye katkılarına rağmen, iklim araştırmalarını bırakmayı düşündü.

Parmesan, “Bir şeyler yapacağınızı söylemek, aslında bir şeyler yapmak için sadece küçük bir yol” diyor. Parmasen, politikacıların iklim değişikliğini görmezden geldiğini ve hatta insanlara bu konuda yalan söylediğini vurgulayarak, “Birçok politikacı gerçeklerin ne olduğu hakkında yalan söylüyor. Özellikle de ABD Başkanı Donald Trump bu konuda şampiyon. Bu, beni gerçekten sinirlendiriyor. Buna karşı koymak için elimden geleni yapıyorum ama halk halen liderleri tarafından söylenenlere inanmak istiyor… İnsanların şimdi bunu kötü bir şey olarak düşünmeye başlaması garip geliyor.” ifadelerini kullandı.

Dünya çapında çok az ülke şu anda iklim değişikliğini durdurmak için çabalıyor. Ülkeler, Paris İklim Anlaşması’nın taahhütlerini tam olarak uygulasalar bile, sıcaklıkların yüzyıl sonuna kadar muhtemelen 3C artacağı öngörülmekte.

  • Paris İklim Anlaşması, 2015’te Paris’te yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde bir anlaşmadır. Amacı küresel ısınmayı 2°C altında kalmasını sağlamak ve hatta 1.5 derece altına indirmektir. Anlaşma 2020’de resmen başlayacak.

Hickman, eko-kaygının daha da artacağını ileri sürmesinin yanısıra bu durumun edindiğimiz bilgilere sağlıklı ve uygun bir duygusal tepki olduğunu da söylüyor. Hickman, insanların iklim değişikliği hakkında iyi hissetmemelerinin olumlu bir yönü olduğunu, çünkü bu hissin harekete neden olacağını belirtti.

Caroline Hickman, bireysel emisyonları kontrol altına almanın, insanların zihinsel durumlarını önemli ölçüde iyileştirebileceğini söyledi. Hickman, konuyu görmezden gelmek yerine, bilgilendirilmek ve iklim kafeleri, okul grevleri veya ebeveyn grupları gibi topluluklara dahil olmanın umutsuzluk hissini ve kontrol kaybını azaltacağını ifade etti.

  • Emisyon, yakıt ve benzerlerinin yakılmasıyla; sentez, ayrışma, buharlaşma ve benzeri işlemlerle; maddelerin yığılması, ayrılması, taşınması ve diğer mekanik işlemler sonucu bir tesisten atmosfere yayılan hava kirleticileri olarak tanımlanır. Kentsel alanlarda, dış ortam havasında bulunan temel hava kirleticileri; karbon monoksit (CO), ozon (O3), azot oksitleri (N0x), kükürt dioksit (SO2), asılı partiküler maddeler (APM) ve kurşun (Pb) olarak açıklanıyor. Ayrıca polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) ve asit aerosolleri gibi hava toksinlerine de gittikçe artan düzeyde önem veriliyor.

Kaynak;

Independent 

Wikipedia-Paris Anlaşması

Marmara Çevre-Emisyonun tanımı