Antarktika seferlerine katılmış bilim insanlarından Prof. Dr. Mehmet Gökhan Halıcı, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde konferans verdi. Ekoloji Grubu’nun (EKOG) düzenlediği programda konuşan Prof. Dr. Halıcı, milli Antarktika seferinde bulunmadığını ancak daha önce 2 kez araştırmalara katıldığını ifade etti.
Antarktika’ya ilk olarak 2016’da gittiğini söyleyen Gökhan Halıcı’nın çalışma alanı likenler üzerine. Halıcı, Erciyes Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi. Anabilim dalı botanik olan Halıcı’nın çalışma alanları ise likenoloji, mikoloji ve sistematik botanik.
Mehmet Gökhan Halıcı, ABD’de ikamet eden, çalışan Türk bilim insanları hariç Türkiye’de ikamet eden bilim insanlarının Antarktika geçmişinin çok zayıf olduğunu ifade ederek konuşmasına başladı. Halıcı, İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün daha önce Japon bilim üssünde kalarak Antarktika’da çalışmalar yaptığını söyledi. Mehmet Gökhan Halıcı, kutup bölgelerinde çalışma yapmanın önceden beri hayali olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: “Prof. Dr. Öztürk’ün ideallerinden bir tanesi Türkiye’den çeşitli biliminsanlarıyla Antarktika’ya sefer düzenlemek olmuş. Böyle bir sefer olduğunu duyunca heyecanlanmıştım. Çünkü benim çalıştığım organizmalar yani likenler yeryüzünde en ekstrem alanlarda yaşayabilen canlılardır. Türkiye’dede likenleri çalışırken genellikle en ekstrem yerlere gideriz. Diğer canlıların yetişemediği yerlerde likenler baskındır, dağların zirvesi gibi. Kutup bölgelerinde çalışma yapmak önceden beri hayalimdi. Ekstrem koşullarda yaşayan organizmalara merakım var, oralarda yaşayabilme başarılarından dolayı. İlk hedefim Kuzey Kutbu’ydu aslında. Ama Antarktika’ya sefer olacağını duyunca gereken girişimleri yaptık. Beni botanikçi olarak sefere kabul ettiler.”
“Antarktika hakkında söz sahibi olabilmek için bilim yapmak gerekiyor”
İlk Antarktika seferinden bahsederek konferansa başlayan Halıcı, ardından Antarktika’nın özelliklerinden söz etti. Antarktika’nın üzerinde hiçbir ülkenin hak sahibi olmadığını vurgulayarak konuşmasını sürdüren Gökhan Halıcı, “Beyaz Kıta”ya gitmek için pasaporta ihtiyaç olmadığını ifade etti. Halıcı, “ATCM (Antarktik Anlaşmalar Sistemi Toplantısı) isimli topluluk var sadece. Bu topluluk içerisinde danışman ve gözlemci olmak üzere 53 ülke var. Türkiye, gözlemci ülke ama danışman ülke olmak istiyoruz. Antarktika hakkındaki kararları danışman ülkeler alıyor. Danışman ülke olabilmek için ise, bilimsel çalışmalar yapmak gerekiyor. Hollanda’nın bilim üssü yok orada ama danışman ülkelerden biri. Yani illa bilim üssü olması gerekmiyor danışman ülke statüsüne geçebilmek için.” dedi.
1961 yılında yürürlüğe giren ve ülkemizin de kabul ettiği anlaşmaya göre Antarktika’da sadece bilimsel çalışmalara izin verildiğini söyleyerek konuşmasına devam eden Gökhan Halıcı, “Çevreyi korumak gibi önemli kurallar var. Araştırma süresince herkes bu kurallara uymak zorunda. Yabancı organizmaları kıtaya sokmayacak şekilde orada bulunmanız, çalışmanız gerekiyor. Örnek toplarken oradaki popülasyon bütünlügünü bozmayacak şekilde toplamanız gerekiyor. Ben iki kere gittim Antarktika’ya. İlkinde Ukrayna üssünde, ikincisinde Çek Cumhuriyeti üssünde kaldım. Oradaki bilim insanları bu kurallara, çevreye son derece saygılı.” dedi.
Antarktika’nın politik öneminden de bahseden Prof. Dr. Mehmet Gökhan Halıcı, Beyaz Kıta üzerinde, özellikle çevre ülkelerden Arjantin, Şili, Avustralya, Yeni Zelanda’nın hak iddia ettiğini söyledi. Ancak danışman ülkelerin düzenlediği toplantılarda, Antarktika’nın “barış kıtası” olarak devam etmesi yönünde kararlar alınıyor. Hak iddia eden ülkelerin, askeri üsleri var ama silah kesinlikle yasak. Halıcı, ATCM toplantısında alınan kararla, daha önce 2048 yılına kadar olan, “kıtanın yer altı ve yer üstü kaynakları kullanılmayacak” şeklindeki kuralın geçtiğimiz yıl, sonsuza kadar devam edeceği şeklinde düzenlendiğini ifade etti.
“İçilebilir su daha da azaldığında başvurulacak yer olarak görülüyor”
Gökhan Halıcı, ardından da Antarktika’nın fiziksel yapısını anlattı. Halıcı, “Antarktika, 14 milyon km karelik yüzölçümü ile Türkiye’nin yaklaşık 17 kat, Avrupa Kıtası’nın ise 1 buçuk kat büyüklüğünde. Kıtanın büyük bir kısmı kara ve deniz buzulları ile kaplı. Kara buzulları 1.8 km kalınlıkta iken, iç kısımlarına doğru 4.8 km’ye kadar çıkabiliyor. Karadaki buzul hacmi yaklaşık olarak 30 milyon küpe denk geliyor. Bu da dünyadaki buzulların yaklaşık yüzde 90’ına işaret ediyor. Yeryüzünde kullanılabilir su azaldığına dair söylemler var. Ülkemiz de çok iyi durumda değil. Antarktika’nın en büyük özelliği belki de buzullarında sakladığı tatlı su. Dünyadaki tatlı su miktarının yüzde 70 ila 85’i bu buzullarda. Ancak küresel iklim değişikliği ve beraberindeki küresel ısınma bu rezervide tehdit ediyor. Deniz buzullarının kışın kapladığı alan 18 milyon km kare iken, yazları 4 milyon km kareye kadar düşüyor. Isınma bu şekilde devam ederse hem kara buzullarının hem deniz buzullarının daha hızlı şekilde eriyeceği ön görülüyor. Son 15 yılda kıtada, çiçekli bitkilerin yayılış alanlarının genişlediği gözlemlendi. Bu da küresel iklim değişikliğinden kaynaklanıyor.” şeklinde konuştu.
Antarktika’da ülkelerin en çok yaptığı bilimsel çalışmaların başında biyoloji ve meteoroloji olduğunu vurgulayarak konuşmasına devam eden Prof. Dr. Halıcı, diğer çalışma alanlarını ise fizik, kimya, deniz bilimleri, yer bilimleri, balıkçılık, tıp, genetik, uzay olarak söyledi.
Prof. Dr. Halıcı, Antarktika’ya gidecek bilim insanlarının sıkı bir sağlık kontrolünden geçtiğini belirterek şunları söyledi: “Hem bedenen, hem zihnen Antarktika’da çalışmaya uygun olmak gerekiyor. Sosyal hayat olmadığı için hastane ve ulaşım çok kısıtlı. Bu yüzden son derece sağlıklı olmak gerekiyor. Zihnen de sağlık çok önemli çünkü son derece izole bir ortam. Bir bilim üssünde genellikle 20-30 kişi var ve 3 ila 6 aylık araştırma süresince aynı kişiler ile yaşamak gerekiyor. Yani psikolojik olarak da sağlıklı olmak şart. İletişim anlamında internet, telefon çok kısıtlı zaten. Telefon olarak uydu telefonu var ve hava koşullarından dolayı kullanmak pek mümkün olmuyor. Ayrıca pahalı da.”
Antarktika’ya üs kurulursa bilim insanlarına yeni çalışma sahası açılacak
Antarktika’nın özelliklerini anlatmaya sürdüren Prof. Dr. Halıcı, bu kez ülkelerin, Beyaz Kıta üzerindeki çalışmalar yapmasındaki çıkarlardan bahsetti. Türkiye’nin özellikle son iki yıldır Antarktika üzerinde çalıştığından ve medyada sık sık haber olduğundan söz eden Halıcı, danışman ülke statüsüne geçme durumunda Türkiye’nin, Antarktika’nın geleceği hakkındaki kararlarda söz sahibi olacağını ifade etti. Prof. Dr. Halıcı, “Antarktika akıntı döngüsü ve etrafındaki canlı kaynakları, özellikle kriller ticari açıdan önemli. Omega 3 bakımından zengin olan krill ve diğer tüm canlı türlerini toplamak yasak aslında ama çevre ülkelerin bunları topladığı biliniyor. Yeryüzündeki en büyük krill popülasyonu da bu Antarktik deniz akıntısı içinde. Antarktika’nın bir diğer önemi diğer ülkeler ile ortak çalışılarak yeni teknolojilerin geliştirilmesidir.
Önemli bir madde, kutup bölgelerine seyir ve araştırma gemilerinin kendi imkanlarımız ile tasarlanması ve inşa edilmesi şeklinde ifade edilebilir. Bu konuda MTA, buzkıran gemisi inşa etti bildiğim kadarıyla. Önemli bir diğer faktör diplomatik profilin kuvvetlendirilmesi ve uluslararası ilişkilerin artması. Elde edilen bilimsel verilerin sonucu olan fikri ve endüstriyel haklarla ülke içine ve dışına teknoloji transferlerinin yapılması ve bu transferlere bağlı olarak ülke ekonomisini kalkınması da önemli bir faktördür.” şeklinde konuştu.
İslam coğrafyasından hiçbir ülkenin Antarktika’da üssü yok. Halıcı, önceden Pakistan’ın üs kurduğunu ancak yeterli lojistiği sağlayamadığından dolayı bilim insanlarının öldüğünü söyledi. Ama şimdi Malezya, İran ve Türkiye’nin çalışmalar yapıyor.
Antarktika’ya bir bilim üssü açılmasının bir önemi de Türkiye’de halihazırda yetişmiş bilim insanlarına yeni çalışma sahası açılmasıdır. Özellikle biyologlar için önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gökhan Halıcı, konuşmalarına, Beyaz Kıta’nın doğal zenginliklerini anlatarak devam etti. Halıcı, kıtanın kaynaklarıyla ilgili şun ifadelerde bulundu: “Canlı yaşamı dışında da doğal zenginlikleri var. Ross denizinin altında 50 milyar varil civarında petrol olduğu düşünülüyor. Arap Yarımadası’ndan sonra en çok bulunan petrol burada. Ama kullanmak mümkün değil tabi, anlaşmalardan dolayı. Altın madeni olduğu da biliniyor. Ama Antarktika’yı en çekici kılan özellik, içilebilir tatlı su kaynağının büyük miktarının orada olması. Bu da demek oluyor ki gelecek yıllarda kullanılabilir su miktarındaki bir azalma durumunda ilk başvurulacak yer Antarktika’nın buzulları olacak. Örneğin her yıl Antarktika’nın buzullarından kopan buz dağları, yıllık 5 milyar insanın tatlı su kaynağını karşılayabilecek seviyede. 688 km küplük hacim dünyadaki bütün nehirlerin tatlı su kaynağından daha fazlasına işaret ediyor.”
Antarktika’ya ikinci gidişinde Çekya üssünde kaldığını söyleyen Halıcı, orada hiyerarşik yapının olmadığını, herkesin sırayla yemek ve temizlik yaptığını belirtti. Çalışma yaptığı alan hakkında Prof. Dr. Halıcı, karasal vejetasyon çalışması yaptıklarını ve karasal vejetasyonun en baskın elementlerinin likenler olduğunu söyledi. Halıcı, “Antarktika’da bilinen iki tane doğal yayılış gösteren bitki türünden en baskın organizma grubu olan likenler, yaklaşık 400 civarı türe sahip. Kıtanın biyoçeşitliliğine gelirsek kambur balinalar, penguenler, foklar, fırtına kuşları ve yunuslar var en çok. Penguen ve kuş kolonilerinin bulunduğu yerlerde azotlu atıklarından dolayı azot bakımından zenginleşmiş alanlar var. Bu alanlarda liken biyoçeşitliliğinin farklı olduğunu gözlemledik. Penguenlerden sonra karada en çok foklar var. En zararsızı yengeç fokları. Yengeç foklarının birincil besin kaynağı krillerdir. Suyu süzüp krille beslenmeleri için özelleşmiş dişlere sahipler. Leopar fokları var, bunlar son derece tehlikeli, saldırgan.” dedi.
Bayram Öztürk’ten adını alan likenikol mantar; bayozturkii
Prof. Dr. Mehmet Gökhan Halıcı, konferansın sonuna doğru çalışmaları ile bu alana yaptığı katkıları anlattı. Bayozturkii ile yeni bir likenikol mantar türünü ortaya koyduklarını belirtti. Sagediopsis Bayozturkii, adını Bayram Öztürk’ten aldı.
Catenarina desolata isimli liken türünü tespit ettik. Aslında literatürde olan bir tür ama yanlış ifade eşleştirilmiş. Catenarina desolatayı ilk kez Antarktika’da tespit ettiler.
Halıcı ve ekibi, Ross adasında, Antarktika’da daha önce rapor edilmeyen bazı liken türlerini tespit etti. Yayılış gösteren likenlerle ilgili DNA bilgisi, gen bankasında mevcut değildi. Prof. Dr. Halıcı, birçok liken türünde belli gen bölgelerini çoğaltarak onları gen bankasına yüklediklerini ifade etti.
Gökhan Halıcı, Peltigera ponojensis türünün Anadolu’da da çok yaygın olduğunu tespit ettiklerini belirtti. Bu türün Anadolu’da olduğu biliniyordu ancak Antarktika’da farklı bir isimle anılmaktaydı.
Halıcı ve ekibinin çalışması, TÜBİTAK’ın Ulusal Kutup Bilim Programı’nda 45 proje arasından seçilen 7 çalışmadan biri oldu. Bu çalışma, biyoloji araştırma grubunda desteklenen tek proje oldu. Mehmet Gökhan Halıcı’nın yöneticisi olduğu projenin adı, “James Ross Adası likenleşmiş mantar türlerinin DNA barkotlamaları ve Antarktika endemiği bazı liken türlerine ait özütler ile çeşitli nanoyapılar ile uygulama alanları”.
Son olarak Halıcı, bir soru üzerine bölgedeki araştırma üslerinin tam teçhizatlı olmadığını belirterek, “Taksonomik, morfolojik gözlemleri yapabildim. En etkili şekilde arazi çalışmalarını yapmak en önemlisi. Çünkü hava koşulları anlık değişebiliyor. Gerekli numuneyi veriyi toplamak önceliktir.” dedi.
Konferanstan fotoğraflar;


